8 Temmuz 2011 Cuma

Interrail Günlükleri

                                                                                                                                     
                                                                                                                                                                                                      08. 07.2011

    Aylardır beklediğim yolculuk için bu yazı. " Gitmek, gitmek, gitmek isterim " dediğiniz anlarda, kendinize verebileceğiniz uzun soluklu bir tatil diyorlar. Bana sorarsanız, tam zamanına yetişmiş bir moladan ibaret. Tam zamanı dediysem, alabildiğiniz son nefesle, hatırı sayılır hacimli bir taş gibi dibe çökme anından bahsediyorum.
    Yine de, molanın tam da çevremdeki kişi ve olaylara dayanma sınırımı aşmışken ve ben, ağrı eşiğimi çoktan geçmişken gelmiş olması onu daha anlamlı kılıyor. E bu kadar anlam yükleyince de, yaklaşan günler elimde ufalanıp sanki sonsuz parçalara ayrıldılar.. Ben de belki iyi gelir diyerek yazmaya karar verdim. ( Sonra fark ettim ki, blogumu da uzun zamandır ihmal etmişim =) ) Özetle, bu ayın 12' sinden itibaren 22 gün sayısız tren yolculuklarım var. Sayısız yaşanmışlıklar, sayısız anı, sayısız iç yolculuklar sonra tekrar tren yolculukları, anılar biriktirmeyi planlıyorum. Tabii, bütün bunlara yer açacak kadar silinmiş anılar bırakmayı.. Daha popüler tabirle, lekesiz zihnimin o meşhur gün ışığına kavuşmayı planlıyorum, sil baştan anılar yaratarak.

   ( Yemin ederim ' bir aşk kırgını ' değilim
     Yeni diller, yeni anlamlar öğrenmeye çıktım ben
     Tam 3 yıldır beklediğim kadını
     İnanın bir daha görmek istemem.  ) 

     Yalnız, bütün Avrupa' yı dolaşmak yerine 3 ülkeyle sınırlı tuttuk. Ülke sayısını sınırlayıp hem kendimize hem de o ülkelere daha fazla zaman ayırmayı seçtik. Sırasıyla, İtalya, İspanya ve Fransa' da anı biriktireceğim. Planımız bu ( şimdilik ). Biz dediğim, ben ve yakın bir arkadaşım ( şimdilik =) ). Tren biletleri 22 gün geçerli ( 3 gün de bizden ), 25 gün boyunca yazabildiğim kadar yazacağım. Tomris Uyar'ın tabiriyle, 25 gün, gün dökeceğim.
     Dilerim, gündökümlerimiz güzel olur, hepimiz için...

24 Mayıs 2011 Salı

Kafka' nın Dediği

" Bütün dünya bana bir yaşama borçlu. " diyordu Ali ölürken. Yusuf Atılgan' ın Yaşanmaz hikayesinin kahramanı. Hocamız, yaşam ve yaşama arasındaki farkı soruyordu...

Yaşam, bir periyottu. İnsan soyunun doğumuyla ölümü arasındaki sancılı zaman dilimleri bütünü.. Yaşama, bir eylemdi, varoluştu, yaşamın içindeki dinamik duruştu ( öyle olmalıydı ). Yaşamanın aralığıydı yaşam.

Şimdi bu nereden çıktı diyeceksiniz. Geçen gün bir arkadaşım bana Gregor Samsa' yı hatırlattı yeniden. Sonra ansızın ben, yaşamın sırrını çözdüm ve hatta bütün melankolilerin kaynağını.. Meğer, biz hepimiz " Dönüşüm" ümüzü tamamlıyormuşuz. Çağın toplumsal koşullarının insanı dönüştürdüğü o şey oluyormuşuz. Bütün bu ağrılarım, sancılarım, kanırmalarım, dibe çökmelerim neden buldu birden. O kadar aydınlandım ki, yok gibi kaldım. Kendime baktım sonra, kendimi sevdim.
Bütün bu yaşam popülasyonunda, sonunda gerçek kimliğimle yerimi aldım. Bir böcek olarak, Kafka' nın bir yeni dölü olarak diyebilirim ki, dönüşümümü tamamladım. Var olmanın dayanılmaz hafifliği işte..

İnsan olmak ne zor.. Daha iyisi, bir ihtimal, "Bütün dünya bize bir yaşama borçlu."

12 Mayıs 2011 Perşembe

Yaşamın Ucuna Yolculuk

Tezer Özlü' nün, çok sevdiği yazar Pevase' nin intiharının izini sürdüğü, baştan sona " Bir İntiharın İzinde "  geçen incecik kitabının, belkide en vurucu bölümü...


"................
 Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin "medeni durum" dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak, ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzene ayak uydurmak o denli kolay ki...

Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum.Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.

Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.
.............. "

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Kayra

" Ne ölüm, ne de hayat. Hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. Hiçbirinin eli bana değmiyor. Çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. Varlığıma nedensizlikten delirdim ben. Hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan. Hepsini giydim. Hiçbiri olmadı. Hepsi dar geldi. İnansaydım herhangi birine, uğruna gerekirse dünyayı kan gölüne çevirirdim. Okyanuslar kırmızı olurdu. Pıhtılaşmış kanlardan siyah dağlar yükselirdi. Ama inanamadım. Bir türlü inanamadım. Bütün hayat bir illüzyon. "

Çocukluğun Soğuk Geceleri' nden

" Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. 
Hiçbir şey. Hiçbir korku… 
Aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. 
Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından.
Sakin ol. Öylece dur. 
Yaşamdan geç. Kentlerden geç. Sınırları aş. 
Gülüşlerden geç. 
Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur – artık hiçbir yerdesin." 

Eski - Part 2

"Hayat ne tuhaf "
Bittin dediğim yerden başlıyorsun yeniden..
Bense tüketiyorum kendimi
Sözler biçiminde, yalnızlık biçiminde,
Sonsuzluk biçiminde böyle..
Sayfalarca yazdım,
Sayfalarca da yazarım seni bana getirecekse.
...
Bir müzik herşeyi bazen nasıl uyandırıyor.
Aklım karşı çıkıyor, kalbim başka
Aşk, kayıtta bilindik bir şarkının damarlarında can çekişiyor.

Anladım,
Zamanın verdiği en büyük savaşmış aşk,
Zamana karşı ne büyük bir zafer,
Akıtılan en büyük kanmış.
Gözlerim ağlıyor acıdan.

6 Mayıs 2011 Cuma

Phoenix

* İlk blog, adrese adını veren şiirin olsun..


Ben orda, akşamına orospular dadanan
Camlarında pis sinekler gezinen, ben orda
Eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor
Kadınlarda oluyor kadınsız bakışlarla
Başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber
Ya Tanrıya inanır ya da isyana.

Kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
Kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
Bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
Ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.

Orası bir ölümdür şarabımı doyuran
Ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar
Vaftizi gün ışığında bir garip protestan
Tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar
Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.


Edip CANSEVER